evlilik dışı doğan çocuğun babasının tayini davası
İsim
babalık tespiti davası
İsim
tarafların maddi hususlarda tamamen uyuşmuş durumda sade hukuki bakımdan durum tespiti için yetkili mahkeme
önüne getirdikleri hususi hukuk anlaşması
üzerinde anlaşılmış durum
(mahkemede) kaybedilmez dava
mahkemede kaybedilmeyecek dava
senedat cüzdanı (içinde iskonto senetlerinin saklandığı cüzdan
gizli dinleme davası
İsim
olurluk incelemesi
Bilgi Teknolojileri
(a) hal, keyfiyet, (b) gerçek, doğru.
Such is not the case: Bu doğru değil!
Is it the case that … : … doğru mu?
İsim
durum, vaziyet.
a sad case: acıklı bir durum.
a hard case: zor bir durum.
That alters the case: O zaman durum değişir.
İsim
olay, vak'a, hadise.
The police studied the murder case. A case of robbery with violence.
İsim
örnek, numune.
This is a case of poor judgment. The family is a hardship case: Aile, mahrumiyete
bir örnektir.
It was a case of stupidity, not dishonesty.
It's a clear case of lying: Bu düpedüz yalandır.
İsim
sorun, mesele, problem.
This is not the case: Mesele (veya durum) bu/böyle değildir.
the case in point: söz konusu olan mesele.
It is a case for the doctor: Bu sorun doktoru ilgilendirir.
İsim
dava.
My case against Mr. Smith is to be heard today: Mr. Smith aleyhinde açtığım davaya bugün
bakılacak.
to try a case: davayı görüşmek.
to win one's case: davayı kazanmak, haklı çıkmak.
the case for the defendant: sanık lehindeki deliller.
There is no case against you: Hakkınızda kovuşturmaya gerek yok/(bu meselede) aleyhinize dava açılamaz.
You have no case: Davanız reddedildi/düştü.
case system: mahkeme içtihatlarına dayanan hukuk sistemi.
İsim
hastalık vak'ası.
This is a case of fever.
İsim
sav, kanıt, delil, müdafaa.
a strong case against the proposed law. The police have a clear case against the prisoner.
have a good/strong case: kuvvetli delillere sahip olmak.
İsim
durum, hal: bir sözcüğün diğerleriyle ilişkisine göre aldığı değişik şekillerden herbiri.
case ending:
takı.
“Mine” is the possessive case of “I”.
İsim
acayip kimse, terelelli.
He's a real case: Gerçekten acayip bir kimse.
İsim
kutu.
a jewel case: mücevher kutusu.
display case: eşya teşhir edilen camekân
mahfaza, kın, kılıf.
pillow case: yastık kılıfı.
kutu/sandık/kasa (dolusu).
a case of ginger ale.
harf kasası.
upper case: büyük harf kasası.
lower case: küçük harf kasası.
Matbaacılık
su verilmiş çeliğin sert dış yüzeyi.
Metalurji
ispermeçet balinasının kafasındaki boşluk.
kasaya/sandığa/kutuya koymak, kutulamak, sandıklamak, kaplamak, örtmek.
to case goods (up): malları sandıklamak.
dikizlemek, gözetlemek: cinayet/hırsızlık maksadıyla evi, bankayı vb. göz hapsine almak.
büyük küçük harf dönüşümü
Bilgi Teknolojileri
(dilbilgisinde) hal takısı
sabıka kayıt dosyası
İsim
(satış temsilcileri için) vaka inceleme yöntemi
büyük ve küçük harfe duyarlı
Bilgi Teknolojileri
mahkeme içtihatlarına dayanan hukuk sistemi
(US) kınamaya ilişkin dava
bilgisayar kasası
İsim, Donanım
ceza davası
İsim, Ceza Hukuku
bir davayı halletmek
Fiil
boşanma davası
İsim, Medeni Hukuk
zimmet davası
İsim, Hukuk
dondurucu kasa (içinde dondurulmuş yiyecek maddelerinin sergilendiği cam kapaklı buzdolabı
patent hakkına tecavüz davası
İsim
emsal kararlara dayanan hukuk
büyük küçük harfe duyarlı
Bilgi Teknolojileri
ihmalkârlık yüzünden birinin kaçmasına neden olma
sonucu meydana getiren neden
gerekçesi belirtilen dava
bilgisayar kasası
İsim, Donanım
transfer kutusu
İsim, Ulaşım
yardımcı vites kutusu
İsim, Ulaşım
kıymet takdiri davası
İsim
dikey kasa (perakendeci mağazasında boyu eninden daha büyük teşhir kasası
16 mm'lik filmin sarıldığı plastik makara