eğlenmek/gönül eğlendirmek/hoş vakit geçirmek için, zevk için.
He's learning French for fun.
eğlenmek/gönül eğlendirmek/hoş vakit geçirmek için, zevk için.
He's learning French for fun.
eğlenmek/gönül eğlendirmek/hoş vakit geçirmek için, zevk için.
He's learning French for fun.
zevk, eğlence, neşe, şenlik.
get/have fun: eğlenmek, zevk duymak/almak.
Have fun! Eğlen!
Keyfine bak!
He had great fun: Çok eğlendi.
İsim
eğlenceli/zevkli şey, hoşsohbet/eğlendirici/lâtifeci/şakacı kimse.
It was a great fun: Çok eğlenceli
oldu.
What fun! Aman ne hoş! Enfes!
İsim
şaka, lâtife, alay.
He is full of fun: Çok neşeli ve tuhaftır.
İsim
eğlenmek, şaka yapmak, lâtife/alay etmek, takılmak.
Fiil
hoş, eğlendirici, eğlenceli.
It was a fun evening. It's a fun thing to do. A fun party/game.
Sıfat
şakacı, lâtifeci.
He's a fun person to be with.
Sıfat
tuhaf, acayip, gülünç, gösterişli, çok süslü, göz alıcı.
Sıfat
(a) eğlenceli oyun/toplantı, eğlence, (b) okşama ve cinsî münasebette bulunma, (c) son derece kolay şey,
(d) (şaka yollu) çok zor, çetin.
New York kentinin takma adı
(lunaparkta) kahkaha evi, eğlence yeri.
İsim
yaşamın gerçek amacının eğlence olduğu görüşü
hayır amacıyla para toplamak için yapılan uzun mesafe koşusu
şakadan, şaka/lâtife olarak, lâtife yollu, şaka olsun diye.
I'm sorry I hid your pen; I only did it in fun, I didn't mean to cause trouble.
asla, kat'iyen, dünyada olmaz, ne gezer? nerde? sen neden bahsediyorsun?
“Did he go?” “Like fun he did!” “Gitti mi?” “Ne gezer?”
eğlenmek, alay etmek, alaya almak.
… ile eğlenmek/alay etmek.
He made fun of me: Benimle alay etti.
komisyonsuz satılan hisse senedi.
İsim
eğlenmek, alay etmek, alaya almak.
eğlencenin tadını kaçırmak
Fiil
gır gıra almak (argo)
Fiil
matrak geçmek (argo)
Fiil