kazmak, eşmek, eşelemek.
to dig a tunnel/a well : tünel/kuyu kazmak.
Fiil
deşmek, altüst ederek araştırmak.
to dig through the files.
Fiil
(toprağı) bellemek.
We must dig the vegetable garden.
Fiil
(çukur/tünel/kanal vb. açmak.
We shall dig under the river/through the mountain/into the hill to lay this pipe.
Fiil
dig out: (a) araştırarak bulmak.
I dug out these old trousers to give to the boy. (b) zorla
elde etmek/söyletmek.
dig the truth out of someone: birisini zorlayarak gerçeği söyletmek. (c) kazıp çıkarmak, (d)
Cnd. kar altından çık(ar)mak.
We had to dig the car out of the snow. 3 towns in Northern Canada are digging out this morning. (e)
ABD
dig out for: (hayvan) hızla uzaklaşmak, kaçmak.
The fox dug out for the forest: Tilki hızla ormana kaçtı.
Fiil
dig in/into: batırmak, dürtmek.
He dug his heel into the ground.
Fiil
(a) anlamak, takdir etmek, (b) beğenmek, hoşlanmak, zevk almak.
Do you dig modern music?
Fiil
kazı, hafriyat.
go on a dig.
İsim
kazma, belleme, eşme.
İsim
itme, dürtme, dirsek vurma.
John's falling asleep, just give him a dig .
İsim
kinaye, iğneli söz. taş atma, alay, istihza, hakaret.
That last remark was a dig at me.
İsim
birinin kuyusunu kazmak
Fiil
(birisine) kötü söz söylemek, azarlamak.
Stop digging at me!
ara(ştır)mak, bir şey bulmak için kazı/hafriyat yapmak.
dig for gold.
birinin kuyu sunu kazmak
Fiil
bilgi elde etmeye çalışmak
Fiil
(a) siper kazmak.
The soldiers were ordered to dig themselves in. (b) fikrinde/bulunduğu yerde
direnmek, (c)
dig someone in the ribs: dirseğiyle birisini dürtmek, (d)
k.d. alışmak, yerleşmek, durumunu sağlamlaştırmak.
I am well dug in now. (e) toprağı kazarak (bir şey) katmak, (f)
dive in olarak da söylenir
k.d. yemek, yemeye başlamak.
Here's your breakfast, so dig in! (g)
dig one's heels in
k.d. (bir şeyi yapmayı) reddetmek, (yapmamakta) direnmek/inat etmek/ayak diremek.
birinin kaburgalarına dirseğiyle vurmak
Fiil
(a) (bir şeyi) yemeye başlamak, (b) inceden inceye araştırmak, sıkı araştırma yapmak, tahkik etmek.
The police is digging into this case. (c) batırmak, daldırmak.
dig fork into meat. (d) (durumunu) sağlamlaştırmak/pekiştirmek.
I had a short time to dig myself into the new job.
cari borçları ödemek için tasarruflara el atmak
Fiil
bir yer ya da işte direnmek
Fiil
tekrar düşünmek, teemmül etmek, düşünüp taşınmak.
I'd like some time to dig over the questions raised in today's meeting.
(a) kazı ile/kazarak meydana çıkarmak, hafriyat neticesinde bulmak/keşfetmek.
Father dug up an old coin in the garden. (b)
k.d. tesadüfen elde etmek/keşfetmek/bulmak, (c)
mec. (araştırıp) meydana çıkarmak, açığa vurmak, açıklamak.
The newspapers have dug up that unpleasant old story. (d)
k.d. (gayret edip/çalışıp) elde etmek, temin etmek, bulup buluşturmak.
birini (kendine getirmek için) dürtmek
Fiil
birine kinayede bulunmak
Fiil
küçültücü, haysiyet/vekar kırıcı, küçük düşürücü.
Sıfat
yapmacık bir nezaketle başkasının kusurunu yüzüne vurmak
Fiil