jewelled -> jewel

  1. cevher, mücevher, (işlenmiş) kıymetli taş.
  2. ziynet eşyası, mücevherat.
  3. kıymetli eşya, hazine.
  4. değerli şahıs, eşi bulunmaz kimse.
    a jewel of a servant: eşi bulunmaz bir hizmetçi.
  5. (saat) taş.
    This watch has 17 jewels.
  6. kıymetli taşlarla/mücevherle süslemek.
    a jeweled ring/bracelet.
  7. saatlerin mil yuvalarına taş yerleştirmek.
    a jeweled watch.
  8. güzelleştirmek, (mücevher gibi) güzellik vermek, pırıl pırıl parlamak.
    The sky was jeweled with stars.
yalancı taş
kuyumcu dükkânı
mücevher sigortası İsim
mücevherat kutusu.
mücevherat kutusu.
mücevher balığı
(Hemichromis bimaculatus) : 3-4 cm uzunlukta tropik süs balığı.
hazine
beytülmal
bulunmaz hizmetçi
sanat eserleri ve mücevherat sigortası İsim
moda mücevherat
ele geçirilme tehlikesi karşısında kalmış bir şirketin uyguladığı taktik
kendini ele geçirmeye çalışanlara daha az çekici gelmek amacıyla iş alanının en kârlı dalını bir başkasına
satar ya da satmayı teklif eder