parlaklık, cilâ, perdah, vernik.
the gloss of satin. Varnished furniture has a gloss.
gösteriş, dış güzellik, yaldız, yapmacık.
They hide their hatred of each other under a surface gloss of good manners.
parla(t)mak, cilâla(n)mak, perdahla(n)mak.
açıklama, haşiye, satır aralarında verilen metin tercümesi.
Some of Shakespeare's language is so different
from today's that I could never understand it without the gloss.
yorum, şerh, tefsir.
lûgatçe, küçük sözlük.
tevil, tahrif, kasten/kurnazca yapılan yanlış tefsir.
açıklamak, açıklama/şerh/haşiye yazmak, şerh koymak.
yorumlamak, tefsir etmek, şerhetmek.
(metnin kenarına) şerh düşmek Fiil, Dil ve Edebiyat
hareketlerine kanunilik süsü vermek Fiil
saygınlık cilası
(kusurları) örtmek/gizlemek/saklamak, yaldızlamak, göz boyamak.
He tried to gloss over his negligence.
birinin kusurunu örtmek Fiil
tevil/tahrif etmek, yanlış yorumlamak/tefsir etmek, başka anlama çekmek, (kusur vb.) gizlemek/örtmek.

to gloss over the truth. to gloss over his failure.
to gloss over a fault: bir kusuru gizlemek/örtbas etmek.
briyantin
parlak baskı
hakikati örtmek/saklamak.
(a) matlaştırmak, cilâsını/parlaklığını gidermek, (b) ilginçliğini gidermek, çekiciliğini/cazibesini kaybettirmek.
(a) matlaşmak, donuklaşmak, cilâsını/parlaklığını yitirmek/kaybetmek, (b) ilginçliğini/çekiciliğini/cazibesini kaybetmek.