1. et, insan ve hayvan vücudunun kas ve yağ dokularından oluşan yumuşak kısmı.
  2. kas/yağ doku.
  3. kasaplık et, gıda olarak kullanılan et (tavuk ve balık eti hariç).
  4. şişmanlık, semizlik.
    put on flesh: şişmanlamak, semirmek.
    loose flesh: zayıflamak.
  5. (ruhun tersi olarak) beden cisim, vücut.
    The spirit is willing but the flesh is weak: Gönül ister
    amma (zayıf) beden yapamaz.
    the sins of the flesh: cismanî günahlar.
  6. beşer tabiati, insanın maddî/hayvanî niteliği/karakteri (manevî ve ahlâkî niteliğin tersi).
  7. insaniyet, nev'i beşer, insanoğlu.
  8. (genel olarak) canlı yaratıklar.
    all flesh: bütün canlılar, bütün insaniyet.
    go the way of
    all flesh: ölmek.
    He's gone the way of all flesh: Öldü.
  9. soy, nesil, ırk.
  10. Botanik meyvenin etli kısmı.
  11. ten, cilt, vücut.
    flesh color: ten rengi.
  12. maddî/bedenî arzu.
    the pleasures of the flesh: cismanî haz.
    the lusts of the flesh: şehvanî arzular.
  13. (bıçağı/süngüyü, kılıcı vb.) ete saplamak.
  14. (av köpeğini, şahini vb.) etle beslemek, (daha iyi avcı olması için) et yedirmek.
  15. (maddî ihtiraslarını/hırsını/arzusunu) tahrik etmek, ateşlemek.
  16. tıka basa yedirmek.
  17. (iskeleti) etle/ete benzer madde ile kaplamak.
  18. (dericilikte) etleri sıyırmak, deriye yapışık kalmış etleri soymak.
  19. (askeri) savaşa/muharebeye sokmak.
tüyleri ürpertmek.
His story about dead people leaving their graves at night really made my flesh creep.
tüylerini ürpertmek.
It makes my flesh creep.
one's pound of flesh: (birinin) boynunun borcu/vecibesi.
kendi canı kanı
yakın akrabalar İsim
kendi canı kanı
kendi eti kemiği (kanı
bedeni olarak
cismani olarak
attan anlamak Fiil
ürpermiş/tüyleri diken diken olmuş deri.
goose bumps, goose pimples, goose skin ile ayni anlama gelir. İsim
(a) kendisi, cismi, maddî varlığı, görünen/elle tutulan hali.
He's nicer in the flesh than in his
photographs. (b) canlı, yaşayan, (c) gerçekte, hakikatte.
yasal ama ahlaki olmayan bir talep
el sıkmak (bir adayın seçmenler arasında herhangi bir tür beden teması
yara içinde/etrafında mantar gibi şişmiş et. İsim
nefis
nesil, soy, zürriyet, evlât, yakın akraba, kan ve can.
one's own flesh and blood: bir kimsenin
öz evlâdı (kanı ve canı).
I must help them because they are my own flesh and blood: Onlara yardım etmeliyim, zira onlar benim akrabamdır.
İsim
insan, beşer, can, varlık.
more than flesh and blood can endure: insanın dayanamayacağı kadar,
beşer tahammülünün üstünde.
It's more than flesh and blood can stand: Buna can dayanmaz.
İsim
et sineği
(Sarcophagidae): yumurtalarını etin üzerine bırakan karasinek. İsim
(kırmızı) et (tavuk, kuş, balık eti hariç) İsim
(a) etlenmek, şişmanlamak, semirmek, (b) kanıtlamak, ispatlamak, delil/bürhan göstermek.
He fleshed
out his arguments with solid facts.
bir pazarlama teşkilatını geleceğe yönelik olarak zenginleştirmek Fiil
sathî/hafif yara: kemiğe/iç organlara işlemeyip yalnız etli kısmı etkileyen yara. İsim
tüylerin ürpermesi
tüylerin diken diken olması
külrengi et sineği
(Sarcophaga carnaria): larvalarını hayvan ölüsü veya et üzerine bırakan sinek. İsim
Hiçbir özelliği yok/Ne olduğu belirsiz.
tüylerini ürperttirmek Fiil
birinin tüylerini diken diken etmek Fiil
tüylerini diken diken etmek Fiil
ne idüğü belirsiz şey