buffer

Noun, Photography geçici bellek
kıskı, tampon, yastık, müsademe yayı, bir işlergede oluşabilen geri tepmeyi soğuran düzen.
makinelerde darbe etkisini hafifletici düzen.
Chemistry diretken: içinde bulunduğu çözeltiye asit/baz eklendiğinde o çözeltinin pH'ının değişmesine direnç gösteren özdek.
Electronics yastık: elektronik devrelerin karşılıklı etkisini önleyici/azaltıcı düzen.
buffer state ile ayni anlama gelir. tampon devlet: iki düşman devlet arasındaki tarafsız devlet.
yedek akçe: bir şahsı/kurumu/ülkeyi malî iflâstan kurtaracak yedek para ve kıymetli meta.
A little
money can be a useful buffer in time of need.
başka bir hayvanla beslenen bir hayvana yem olarak kullanılan hayvan türü.
yığıt: bilgisayar belleğine geçirilecek bilginin geçici olarak saklandığı ara bellek.
Chemistry (bir çözeltiye) diretken eklemek.
korumak.
He buffered her against all difficulties.
(etkisini) hafifletmek/yumuşatmak/azaltmak/yavaşlatmak.
The drug buffered his pain: İlâç, ağrısını hafifletti.
Noun perdahlayıcı/parlatıcı düzen, perdah/cilâ makinesi.
Noun perdahçı, cilâcı.
Noun (a) kişi, adam, kimse.
a nice old buffer. (b) eski kafalı veya beceriksiz adam.
He was a bit
buffer whenever he tried coping with anything mechanical.