Fiil kötülemek, zemmetmek, takbih etmek. The play was bad and the newspapers all damned it.
Fiil beddua/lânet etmek, sövmek, lânetlemek, lânet okumak.
Fiil mahkûm etmek, yasa dışı/kötü/âsi ilân etmek, batırmak, kahretmek. With this foolish action he had
damned himself in everyone's opinion.
Ünlem Tüh! Allah kahretsin! Hay lânet şeytan! (Öfke, kızgınlık, nefret vb. ifadesi için kullanılır).
İsim küfür, sövme, lânet(leme). His speech is full of “damns” and worse curses.
İsim çok az/cüz'î/önemsiz miktar/şey. His promise isn't worth a damn: Vaadinin beş paralık değeri yoktur.
It is not worth a (tuppenny) damn: On para etmez.
(bkz: damned ) (2&3). damn well: şüphesiz, pekâlâ, kesinlikle. He knew damn well what would
happen: Ne olacağını pekâlâ biliyordu. You're damn right: Yerden göğe kadar hakkın var. damn all: hiçbir şey. You'll get damn all out of him: Ondan hiçbir şey alamazsınız (zırnık bile vermez). NOT : damn ve God damn(ed) deyimleri genellikle ifadeye kuvvet vermek için kullanılır: a damn fool: sersemin ta kendisi. He ran damn fast: Yıldırım gibi koştu.