dükkânda mevcudu bulunmak
Fiil
denemek amacıyla kullanmak
Fiil
makul/aklı başında olmak, akıllıca iş yapmak, aklını başına toplamak.
aklı başı yerinde olmak
Fiil
güçlü muhakeme sahibi olmak
Fiil
can atmak, çok istemek, bütün kalbiyle arzu etmek, bütün ümidini …'e bağlamak, aklına koymak, kararlı
olmak.
She has set her heart on going to Europe after graduation.
ikinci katta oturmak
Fiil
parmağı tetikte olmak ; tetiği çekmek ; eli tetikte ; hazırcevap ; kafası çabuk işler .
, or
bat a sticky wicket
Brit.- argo zor durumda olmak, çıkmaza saplanmak.
(a) atik davranmak, atik davranarak birinden önce silah çekmek, (b) üstünlük kazanmak, daha uygun koşullar altında bulunmak.
tez/çabuk davranmak, (çabuk harekete geçerek) üstünlük sağlamak, ileri geçmek.
birisine bir hususta bilgi vermek.
üzerinde rehin hakkı olmak
Fiil
öfkesi burnunun ucunda olmak
Fiil
saldırganlık göstermek
Fiil
müessese hesabına bir içki içmek
Fiil
birinin üzerinde büyük etkisi olmak
Fiil
ekonominin dizginlerini elinde bulundurmak
Fiil
ekonomiyi kontrol altına almak
Fiil
kafayı tütsülemek, zilzurna/fitil gibi sarhoş olmak, esrarın etkisinde olmak.
He had a good jag on when he left the bar: Meyhaneden çıkarken zilzurna/fitil gibi sarhoştu.
bir yük üzerinde rehin hakkı olmak
Fiil
debtor borçlunun şahsi malları üzerinde rehin hakkı olmak
Fiil
borçlunun şahsi malları üzerinde rehin hakkı olmak
Fiil
işi başından aşmak, yapacak dünya kadar işi olmak.
yönetim kurulunda çoğunluğa sahip olmak
Fiil
çoğunluğa sahip olmak
Fiil
(a) mütemadiyen tehlikeli ilâçlar almak, (b) bir kimseden sürekli nefret etmek.
maaşının üçte ikisi oranında emekli aylığı almak
Fiil
maaşının üçte ikisi oranında emekli aylığı almak
Fiil
bir oyun yazmakta olmak
Fiil
gündeme bir konu koydurmak
Fiil
bir şeyden kâr elde etmek
Fiil
bir kurulda yeri olmak
Fiil
biriyle kuvvet denemesinde bulunmak
Fiil
aşağıdaki hükümler üzerinde anlaşmıştır (uluslararası sözleşmelerde)
el inde boş bir ev olmak
Fiil
elinde boş bir ev olmak
Fiil
kendi çıkarlarını gözetmek
Fiil
bir arsa üzerinde satın alma önceliği olmak
Fiil
bütün gün ayakta kalmış olmak
Fiil
üzerinde çalışılacak yeterli verileri olmak
Fiil
birinin parasında gözü olmak
Fiil
işi başından aşkın olmak
Fiil
geçinecek kadar imkânları olmak
Fiil
ek devriye arabası koymuş olmak
Fiil
talih kendinden yana olmak
Fiil
birinin üstüne çıkmak
Fiil
öğle yemeğini tren de yemek
Fiil
öğle yemeğini trende yemek
Fiil
üstünde parası olmak
Fiil
yapacak daha önemli işleri olmak
Fiil
elinde çok işi olmak
Fiil
konuyla ilgisi olmamak
Fiil
hiçbir talepte bulunmamak
Fiil
birinden hiçbir talep bite bulunmamak
Fiil
üzerinde parası olmamak
Fiil
bilanço üzerinde etkisi olmamak
Fiil
bilanço üzerinde etkisi olmamak
Fiil
dayanağı/mesnedi olmamak, tutar tarafı olmamak, mesnetsiz olmak, savunulacak/müdafaa edilecek tarafı
olmamak, kuvvetli delilden yoksun olmak.
kabul ettireceği mazereti olmamak
Fiil
(a) üstünlüğü/avantajı olmamak, (c) çıplak olmak, azade olmak.
(a) (mizah) …'den daha iyi/üstün olmamak.
Now Henry Ford has nothing on me: I have my own car too:
Artık H. Ford'un benden üstün tarafı kalmadı, benim de arabam var. (b) (polis) hiçbir delil bulamamak.
The police have nothing on them: they hid the body very well.
birine oranla üstünlüğü olmamak
Fiil
yarın akşam yapacak bir şeyi olmamak
Fiil
bir şeyi yapmayı kafasına koymak
Fiil
birini alaya almak, matrak geçmek, aldatmak.
He was having you on: Seninle matrak geçiyordu.
çırpınan birini yardımsız bırakmak
Fiil
birini çocuk gibi idare etmek
Fiil
telefonda biriyle görüşmekte olmak
Fiil
destekleyicisi bulunmak
Fiil
biri hakkında bilgi sahibi olmak
Fiil
birisini avucunun içine almak, her istediğini yaptırmak, yakası elinde olmak.
cinayetle suçlandırılmak.
Though a criminal, he had no blood on his hand: Sabıkalıdır amma, bu
cinayetle ilgisi yok.
His blood will be on your head: Ölümünden sen sorumlu tutulursun/Vebali senin boynuna.
akıllı/becerikli/kabiliyetli/yetenekli olmak.
You can trust Jo, he's got a lot on the ball (= he's got something on the ball.
bir şeyi ödünç almış olmak
Fiil
vicdan azabı çekmek, vicdanen muazzep olmak.
It will be on my conscience: İçimi rahatsız edecek/vicdan azabı çekeceğim.
aklını bir şey kurcalamak
Fiil
bir şey tedirgin etmek
Fiil
elinde birini suçlayıcı delil bulunmak.
bir şey dilinin ucunda olmak
Fiil
kitaplara küçük bir servet harcamış olmak
Fiil
el de beş on kuruşu kalmak
Fiil
elde beş on kuruşu kalmak
Fiil
-den üstün/daha iyi olmak.
He has the edge on the other students.
bir şey için ilk hakka sahip olmak
Fiil
(US) malları birinin hesabına geçirmek
Fiil
birine karşı yasal işleme girişmek
Fiil
birine dava ikame etmek
Fiil
çoğunluğu kendi tarafına çekmek
Fiil
polis tarafından izlenmek
Fiil
bir konuda son sözü söylemek
Fiil
şehir suyu akar olmak
Fiil
şehir su yu akar olmak
Fiil
(gemi) seyirde olmak
Fiil
hep (bir şey) düşünmek, (bir şeyi) aklından çıkaramamak, aklı hep bir şeyde olmak, aklını (bir şeye)
takmak.
Lately I seem to have food on the brain: Son zamanlarda aklım hep yemekte.
He's got that on the brain: Onu aklından çıkaramıyor/aklı hep onda.
He's got politics on the brain: Aklı hep politikada.
gerçekçi düşünmek, düşüncelerinde makul/pratik olmak.
acımak, merhamet etmek, rahim/şefkat göstermek, insafa gelmek.
A man who spoke English took pity on us and translated for us.
… hakkında bilgi/malûmat toplamak.
There's something in/on the file about him: dosyada onun hakkında bilgi vardır.
dayanağı/mesnedi olmamak, tutar tarafı olmamak, mesnetsiz olmak, savunulacak/müdafaa edilecek tarafı
olmamak, kuvvetli delilden yoksun olmak.
yanında metelik bile bulunmamak
üzerinde hiç parası olmamak
Fiil
(yarışta) … üzerine oynamak.
gülünç olmak, gülünç duruma düşmek.
aleyhinde delilleri/bildikleri olmak.
başkalarını küçük düşürmeye çalışanla alay etmek.
birisini bozmak, rezil etmek, elâleme kepaze etmek, gülünç düşürmek.