1. Fiil uymak, bağlı kalmak/tutmak.
    keep someone to his promise: birine va'dini/sözünü tutturmak.
  2. Fiil (bir yerden) ayrılmamak/çıkmamak, (bir yerde) kalmak.
    to keep one's bed.
  3. Fiil belli bir pozisyonda durmak veya hareketine aynen devam etmek
yolundan ayrılmamak Fiil
başkasına bağımlı olmamak Fiil
odasından çıkmamak Fiil
...'in arkasında durmak Fiil
sıkı bir rejim yapmaya devam etmek Fiil
bir sözleşmeye bağlı kalmak Fiil
(başkalarından) uzak durmak, içine kapanmak, kabuğuna çekilmek.
keep oneself to oneself: kimseye
sokulmamak.
They keep to themselves: Kimseye sokulmuyorlar.
She doesn't go out much, she likes to keep herself to herself.
Fiil
sır (olarak) saklamak, başkasına söylememek, açıklamamak, açığa vurmamak.
He knew what the facts were,
but kept them to himself.
Fiil
birine sözünü tutturmak Fiil
dışarı çıkmamak Fiil
soldan gitmek Fiil
konudan çıkmamak Fiil
sağı takip edin
sağdan gitmek/ayrılmamak. Fiil
konudan ayrılmamak Fiil
sözleşmenin şartlarına uymak Fiil
bütün kayıtları tutmak zorunda olmak Fiil
(US) kanuni yedek akçe bulundurmak zorunda olmak Fiil
hakkısükût
vaadini yerine getirmekte kusur etmek Fiil
içine atmak Fiil
durmadan/sıkı çalışmak.
göz-kulak kesilmek, yeni haberleri izlemek.
nabız yoklamak, kulağı kirişte olmak, etrafa kulak vermek.
Reporters keep an ear to the ground so
as to know as soon as possible what will happen.
Fiil
teklif edilen fiyatlara mümkün olduğu kadar bağlı kalmak Fiil
...'ya varıncaya kadar kuzeye doğru gidin
sırrını saklamak Fiil
durmadan ve sıkı çalışmak Fiil
çok sıkı çalışmak, canını eziyete koşmak Fiil
maaş artışını yüzde onun altında tutmak Fiil
bir şeyi kendi için saklamak Fiil
hesapları deftere günü güne kaydetmek Fiil
muhasebe defterlerini ajur (güncel) tutmak Fiil
hesapları deftere günü gününe kaydetmek Fiil
haberleri kendine saklamak Fiil
birine bir şey hakkında muntazaman haber vermek Fiil
güncel olmak Fiil
güncelliğini korumak Fiil
didinmek, durmadan (gece gündüz) çalışmak/çalabalamak/uğraşmak, didinip durmak.
He keeps his nose
to the grindstone and saves as much as possible to buy a new house.
birine otel işletmesi için ruhsat vermek Fiil
ağzında bakla ıslanmamak
yediği ekmeği hak etmemek Fiil
sıcağa dayanamamak
bu et buzdolabında üç gün bozulmadan durur
(bir kimseyi/şeyi) uzak tutmak, uzaklaştırmak, yaklaştırmamak, kıpırdatmamak.
He kept me at bay with
a long knife. He keeps illness at bay by eating lots of oranges.
to hold/keep the enemy at bay: düşmanı iyice kıstırmak, düşmana göz açtırmamak.
bir konuyu yakından izleme
hakkın mahfuz tutulması
alarga durmak (argo) Fiil
stokta bulundurma
(US) yedekte
soğukkanlılığınızı kaybetmeyin
gevşek ağızlı
birini sözünü tutmaya zorlamak Fiil